Malatya’da medikal malzemesi satan ruhsatsız iş yeri mühürlendi

Malatya’da ruhsatsız ve faturasız medikal malzemesi satan bir iş yeri mühürlenirken, bir iş yerine de idari işlem yapıldı.

Malatya İl Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğü koordinesinde, Vergi Dairesi, İl Sağlık Müdürlüğü, Ticaret İl Müdürlüğü, Battalgazi Belediye personelleri ile birlikte, halk sağlığı açısından tehlike oluşturan ve haksız fiyat artışı ile ilgili tıbbi malzeme üreten ve satışı yapılan yerlerin denetimi yapıldı. Denetim esnasında Dabakhane Mahallesi’nde faaliyet gösteren bir medikal firmasına ait iş yerinin faaliyet izni ve ruhsatı olmadığı tespit edildi. Mahkemeden alınan karara istinaden iş yeri ve bağlı depolarda, 329 adet 500 gramlık yabancı menşeli alçı, üzerinde “hastane malıdır satılamaz” ibaresi bulunan 120 adet 1 litrelik serum ele geçirildi. Şüpheli şahsa “5607 SKM” suçundan işlem yapılırken, iş yeri mühürlenerek içerisinde bulunan tüm dental ve tıbbi ilaç ve malzemeye el konuldu.

Saray Mahallesi’nde faaliyet gösteren bir medikal firmasına ait iş yerinde yapılan denetimlerde ise 239 adet faturasız el dezenfektanı ile 88 adet faturasız anti bakteriyel el losyonu ele geçirildi. – MALATYA

Av. Bedia Teymur cevapladı: Kısa Çalışma Ödeneği nedir? Kimler, hangi şartlarda bu ödenekten yararlanabilir?

Son günlerin en çok konuşulan konularından biri olan Kısa Çalışma Ödeneği, hem işvereni hem de çalışanları yakından ilgilendiriyor. Av. Bedia Teymur; kısa çalışma kapsamına giren konuları, ödenekten yararlanabilmesi için hangi şartların sağlaması gerektiğini ve kabul edildiği taktirde personelin ne kadar maaş alacağını anlattı.

”KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ İÇİN ZORLAYICI SEBEPLER GEREKİR”

Av. Bedia Teymur şunları söyledi: “Kısa çalışma ödeneği, zorlayıcı sebepler sonrasında bir iş yerinin haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması ya da süreklilik koşulu aranmaksızın iş yerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, iş yerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır.”

Av. Bedia Teymur cevapladı: Kısa Çalışma Ödeneği nedir? Kimler, hangi şartlarda bu ödenekten yararlanabilir?

ZORLAYICI SEBEPLERDEN ÇALIŞAMAYAN İŞÇİYE NE KADAR ÖDEME YAPILIR?

Av. Bedia Teymur açıklamalarının devamında, ”4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin (III) numaralı bendinde, ‘İşçinin çalıştığı iş yerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.’ şeklinde zorlayıcı sebeplerden bahsedilmiştir. Zorlayıcı sebep nedir? Bu sebepler işverenin önceden kestiremeyeceği, kendi insiyatifinde olmayan, doğal afetler gibi durumları kapsamaktadır. Aynı kanunun 40. maddesinde ise zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödeneceği açık bir şekilde belirtilir” ifadelerini kullandı.

BAŞVURULAR İŞKUR‘DAN YAPILACAK

Çalışma kapsamında işçilere kısa çalışma ödeneği ile genel sağlık sigortası primlerinin ödeneceğini belirten Av. Teymur, iş yerlerinin bu uygulamadan yararlanabilmesi için gerekli olan noktaları şu sözlerle anlattı: ” Zorlayıcı sebeplerle çalışma süresinin azaldığı ya da durduğu iş yerleri önce İŞKUR’a başvuruda bulunmalıdır. İş Müfettişleri tarafından yapılacak olan uygunluk tespiti sonucuna göre ödenekten yararlanıp yararlanamayacakları belli olur. Ödenek üç ayı geçmeyecek şekilde taraflara sağlanır. Bunun için herhangi bir asgari çalışan sayısı da bulunmamaktadır.”

Av. Bedia Teymur cevapladı: Kısa Çalışma Ödeneği nedir? Kimler, hangi şartlarda bu ödenekten yararlanabilir?

İŞÇİNİN ÖDENEKTEN YARARLANABİLMESİ İÇİN NELER GEREKİR?

”İşçinin kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmesi için sağlaması gereken şartlar, aşağıda yer vereceğimiz Kısa Çalışma ve Kısa Çalışma Ödeneği Hakkında Yönetmeliğin 3. bölümünün 6. maddesinde açıkça belirtilmiştir” diyen Av. Teymur, bahsedilen maddeleri şu şekilde sıraladı:

1 – İşverenin kısa çalışma talebinin uygun bulunması,

2 – İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, 4447 sayılı Kanunun 50. maddesine göre çalışma süreleri ve işsizlik sigortası primi ödeme gün sayısı bakımından işsizlik ödeneğine hak kazanmış olması.

ÖDENEĞE KABUL EDİLEN PERSONEL NE KADAR MAAŞ ALACAK?

İş veren ve işçilerin en çok merak ettiği soru ise ödeneğe kabul edilen personelin ne kadar maaş alacağı oluyor. Av. Teymur bu konudaki açıklamasında, ”Günlük kısa çalışma ödeneği için sigortalının son on iki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının %60’ı dikkate alınıyor. Belirtildiği gibi hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının %150’sini geçemez. Buna göre personel, 1.752,40 TL ile 4.380,99 TL aralığında kısa çalışma ödeneği alabilmektedir” dedi.

PRİM GÜNÜ ŞARTI 600’DEN 450’YE DÜŞÜRÜLDÜ

TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yasa değişikliği ile ‘Kısa Çalışma Ödeneği’ şartlarının kolaylaştırıldığını hatırlatan Av. Bedia Teymur; ilk etapta kısa çalışma ödeneğinden, kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 120 gün hizmet akdine tabi olup, son 3 yıl içinde en az 600 gün prim ödemiş olanların yararlanabileceğini söyledi. Kabul edilen yasa değişikliği ile bu şartın kolaylaştırıldığını ve uygulamadan yararlanmak isteyenlerin 600 gün şartını 450 güne, 120 gün şartını da 60 güne düşürüldüğünü belirtti. Bu konuda iş yerlerine mevcut istihdamın korunması şartının getirildiğinin altını çizdi.

Teymur Hukuk Bürosu

www.teymurhukuk.com

Instagram: @avbediateymur/@teymurhukuk

Tel: 0216 325 00 13

COVID-19 salgın hastalığının Ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;

a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler;
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,

b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,
itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar.

Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır.

Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.

(2) Aşağıdaki süreler bu maddenin kapsamı dışındadır:
a) Suç ve ceza, kabahat ve idari yaptırım ile disiplin hapsi ve tazyik hapsi için kanunlarda düzenlenen zamanaşımı süreleri.
b) 5271 sayılı Kanunda düzenlenen koruma tedbirlerine ilişkin süreler.
c) 6100 sayılı Kanunda düzenlenen ihtiyati tedbiri tamamlayan işlemlere ilişkin süreler.

(3) 2004 sayılı Kanun ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlar kapsamında;
a) İcra ve iflas daireleri tarafından mal veya haklara ilişkin olarak ilan edilmiş olan satış gününün durma süresi içinde kalması halinde, bu mal veya haklar için durma süresinden sonra yeni bir talep aranmaksızın icra ve iflas dairelerince satış günü verilir. Bu durumda satış ilanı sadece elektronik ortamda yapılır ve ilan için ücret alınmaz,
b) Durma süresi içinde rızaen yapılan ödemeler kabul edilir ve taraflardan biri, diğer tarafın lehine olan işlemlerin yapılmasını talep edebilir,
c) Konkordato mühletinin alacaklı ve borçlu bakımından sonuçları, durma süresince devam eder,
ç) İcra ve iflas hizmetlerinin aksamaması için gerekli olan diğer tedbirler alınır.

(4) Durma süresince duruşmaların ve müzakerelerin ertelenmesi de dâhil olmak üzere alınması gereken diğer tüm tedbirler ile buna ilişkin usul ve esasları;
a) Yargıtay ve Danıştay bakımından ilgili Başkanlar Kurulu,
b) İlk derece adli ve idari yargı mercileri ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulu,
c) Adalet hizmetleri bakımından Adalet Bakanlığı,
belirler.

Av. Bedia Teymur yanıtladı: Ücretsiz izin verilen işçi, işsizlik maaşından yararlanabilir mi?

İnsanlığı tehdit eden koronavirüs salgını, bir yandan insanların hayatlarını kaybetmelerine sebep olurken bir yandan da ekonomik zarar meydana getiriyor. Virüsle mücadele kapsamında birçok iş yeri kapatılırken, vatandaşlara ‘Evde Kal’ çağrısı yapılıyor. Faaliyetlerine ara veren işletmeler; çalışanlarını izinli saydığı taktirde ücretlerde bir sıkıntı yaşanmazken, asıl problem verilen ücretsiz izinlerde ortaya çıkıyor. Ücretsiz izin verilen çalışanların rızası alınmazsa, hukuki olarak sorun teşkil eden durum oluşuyor. Vatandaşların bu dönemde en çok merak ettiği İş Kanunu ile ilgili açıklamalarda bulunan Av. Bedia Teymur, verilen ücretsiz izinlerde işçi ve işveren arasında yazılı bir mutabakat yapılması gerektiğinin altını çizdi. Teymur, ayrıca ücretsiz izin kullanan çalışanların işsizlik maaşı alamayacağını söyledi.

”YARGITAY UYGULAMALARI ESAS ALINIYOR”

Çalışanların izinleriyle ilgili düzenlemelerin 4857 sayılı İş Kanunu’nda belirtildiğine dikkat çeken Av. Bedia Teymur, ”Ancak İş Kanunu’nda asıl yer verilen konu, ücretli izinlerdir. Bu nedenle ücretsiz izin konusunda Yargıtay uygulamalarına göre de hareket edildiği görülür. Yargıtay içtihatları gereğince işverenlerin işçiyi ücretsiz izne zorlaması mümkün değildir. Uygulamada rastlanan bir diğer durum ise işçinin yıllık iznine mahsuben ücretsiz izin kullanmasıdır ki sonuç itibariyle bu da taraflar arasında karşılık mutabakata tabidir.” dedi.

4875 sayılı İş Kanunu’nda belirtilen ücretsiz izinler şu şekilde düzenlenmiştir:

1 – Madde 74 İstekleri üzerine, kadın çalışan analık izninin bitiminden itibaren ve 3 yaşından küçük bir çocuğu evlat edinen eşlerden biri 6 ay süreyle ücretsiz izin kullanabilir.

2 – Madde 56 Yıllık iznini iş yerinin bulunduğu mahal dışında kullanacağını belgeleyen çalışana 4 güne kadar ücretsiz yol izni verilir.

3 – Madde 56 Kullanılan doğum sonrası analık hâli izninin bitiminden itibaren çocuğunun bakımı ve yetiştirilmesi amacıyla ve çocuğun hayatta olması kaydıyla kadın işçi ile üç yaşını doldurmamış çocuğu evlat edinen kadın veya erkek işçilere istekleri hâlinde birinci doğumda altmış gün, ikinci doğumda yüz yirmi gün, sonraki doğumlarda ise yüz seksen gün süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilir.

”ÜCRETSİZ İZİN KULLANAN ÇALIŞAN, İŞSİZLİK MAAŞI ALAMAZ”

Çalışana ücretsiz izin verilmesi, sadece imzalanacak ortak mutabakata bağlı değildir diyen Av. Teymur, ”Ücretsiz izin için işverenin başka şartları da yerine getirmesi gerekiyor. İlk olarak bu izin teklifi, İş Kanunu’nun 22. maddesine göre işçiye yazılı bir şekilde yapılmalıdır. İşçi de bu teklife 6 iş günü içerisinde yanıt vermelidir. Diğer yandan işçi de işvereninden ücretsiz izin talebinde bulunabilme hakkına sahiptir. Taraflar ortak bir mutabakata vararak işçi ücretsiz izine çıkarsa, iş sözleşmesi izin süresi boyunca askıya alınır. Kişinin yaşanan süreç içerisinde işsizlik maaşı alma hakkı da bulunmaz.” ifadelerini kullandı.

ÇALIŞILMAYAN GÜNLERİN PRİMİ ÖDENİR Mİ ?

Ücretsiz izinle ilgili uygulamalar kapsamında çalışılmayan günlerin ücretinin ödenmeyeceğini belirten Av. Bedia Teymur, ”Özellikle bu kısım çok önemli ve işçileri mağdur edebilecek bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü, ücretsiz izinli günleri için SGK primi ödenmez, eksik gün bildirimi yapılır. Çalışan, 10 güne kadar sağlık hizmetlerinden faydalanmaya devam edebilir. Kullanılan ücretsiz izinler, süresi kadar işçinin kıdeminden düşürülürken ayrıca çalışan, ücretsiz izin kullandığı dönemde başka bir yerde çalışamaz.” dedi.

PEKİ BU DURUMU KABUL ETMEYEN İŞÇİ HANGİ HAKLARA SAHİPTİR? NE YAPMALIDIR?

Av. Teymur, merak edilen konuyla ilgili, ”Bu gibi durumlarda çalışanlar, sözleşmelerini 4875 sayılı İş Kanunu’na dayanarak haklı nedenle feshedebilir ve tazminat başta olmak üzere diğer haklarının tamamını alabilir. Bugünlerde şahitlik ettiğimiz koronavirüs salgını gibi olağanüstü durumlarda, zorunlu olarak çalışmalar durdurulabilir. Zorlayıcı nedenden dolayı, iş yerinin faaliyetlerini durdurmak zorunda olduğu ilk hafta için çalışana yarım ücret ödenmesi gerekir. İşveren sonraki dönemde sözleşme fesih hakkını ya da çalışana İşsizlik Sigortası Kanunu uyarınca 3 aylık kısa çalışma yaptırarak ücretin işsizlik sigortası fonundan ödenmesini sağlayabilir.” dedi.

”HAKSIZLIĞA UĞRAYAN İŞÇİ, HUKUKİ YOLLARA BAŞVURMALI”

İşçilerin karşılaştıkları çeşitli durumlarda iddia edilen yaptırımları kabul etmeden önce, alanında uzman bir avukata danışması gerektiğini söyleyen Av. Teymur, ”Gerekiyorsa hukuki süreç başlatılmalıdır.” dedi.

Teymur Hukuk Bürosu

www.teymurhukuk.com

Intagram: @avbediateymur/@teymurhukuk

Tel: 0216 325 00 13

VERGİ HUKUKUNDA TAHAKKUK (TARH) ZAMANAŞIMI VE TAHSİL ZAMANAŞIMI VAR MIDIR ?

Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği Genel Başkanı Mehmet Kaynak, vergi hukukunda zamanaşımları hakkında kaleme aldığı yazısında bilgilendirmelerde bulundu. Kaynak, vergi hukukunda zamanaşımı; süre geçmesi suretiyle vergi alacağının ortadan kalkmasını ifade eder. Vergi hukukunda tahakkuk (tarh) zamanaşımı ve tahsil zamanaşımı olmak üzere 2 çeşit zamanaşımı söz konusudur.

Bunlardan tahakkuk (tarh) zamanaşımı 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda; tahsil zamanaşımı ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir.

Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder. Tahsil daireleri amme alacağının tahsilinde zamanaşımını re’sen (kendiliğinden) dikkate almak zorundadırlar. Zamanaşımı, vergi alacağını ortadan kaldıran nedenlerden birisidir.

TAHAKKUK (TARH) ZAMANAŞIMI NEDİR?

Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren başlayarak 5 yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler tahakkuk zamanaşımına uğrar. (md.114)

Örneğin 2013 yılında elde edilen bir gelirin vergisinin zamanaşımına uğraması için, 2014 takvim yılının 1 Ocak tarihinden 2019 yılının 31 Aralık tarihine kadar tarh ve mükellefe tebliğ edilmemiş olması gerekir.

KDV’de zamanaşımı, vergi alacağı mal teslimi veya hizmetin yapılmasıyla doğduğu için bu yılı izleyen yılın başından itibaren başlayacaktır.

Şu kadar ki, vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkur komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye devam eder.

Şarta bağlı istisna veya muafiyet uygulamaları sonucu kısmen veya tamamen alınmayan vergilere ilişkin zamanaşımı süresi, istisna veya muafiyet şartlarının ihlâl edildiği tarihi takip eden takvim yılı başından itibaren başlar.

Damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan evrakın hükmünden tarh zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde mezkûr evraka ait vergi alacağı yeniden doğar.

Tahakkuk zamanaşımına uğrayan vergi borçlarının akıbetinin ne olacağı konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda herhangi bir hüküm yer almamıştır. Ancak bu konuda da uygulamada mükellefin istemesi halinde, vergi idaresi tahakkuk fişi üzerine “yükümlünün rızası üzerine tahakkuk verilmiştir.” ibaresini koyarak bu vergiyi tahsil etmektedir.

Tahakkuk zamanaşımı süresinin dolmasından sonra, alacaklı vergi dairesinin vergiyi tarh ve tebliğ etme, bir başka deyişle, tahakkuk ettirme yetkisi ortadan kalkmış olur. Zamanaşımından sonra, mükellefe ihbarname veya ödeme emri tebliğ edilemez, vergi incelemesi yapılamaz. (VUK, m. 138/2). Zamanaşımı süresi dolduktan sonra, ancak, mükellefin isteğe bağlı olarak yaptığı başvuru dikkate alınır.

TAHAKKUK ZAMANAŞIMINI DURDURAN HALLER NELERDİR?

Zamanaşımı kurumu mükellefin yararına sonuçlar doğurduğundan, vergi alacaklısının da yararının gözetilmesi ve böylece bir dengenin sağlanması amacıyla vergi hukukunda zamanaşımını durduran ve kesen hallere yer verilmiştir.

Hangi hallerde tahakkuk  zamanaşımı durmaktadır;

a) Vergi Dairesinin matrah takdiri için Takdir Komisyonuna başvurması,

b) Mücbir sebep hali (Bu durumda, tarh zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzamaktadır (VUK, m. 15/1).

c) Mükellefe vergi/ceza ihbarnamesi tebliği,

d) Vergi dairelerinin takdir komisyonu kararlarına karşı dava açmaları(Kanunlarda bu konuda bir hüküm olmayıp, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu, bu durumda zamanaşımının durması gerektiğini kabul etmiştir .)

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda sadece tahakkuk zamanaşımının durmasından ve tahakkuk zamanaşımını durduran hallerden söz edilmiş olup, tahakkuk zamanaşımının kesilmesinden söz edilmemiştir.

VERGİ CEZALARINDA TAHAKKUK ZAMANAŞIMI

Ceza kesmede zamanaşımı da (VUK, m. 374) tahakkuk (tarh) kapsamında yer almaktadır. Buna göre,

– Vergi ziyaı cezasında, cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden başlayarak 5 yıl,

– Özel usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak 5 yıl,

– Usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak 2 yıl,

olarak belirlenmiştir. Ancak, vergi ziyaı ile usulsüzlüğün birleşmesi halinde, ceza, vergi ziyaı cezasının zamanaşımı süresi içinde (5 yıl) kesilecektir.

DÜZELTMEDE TAHAKKUK ZAMANAŞIMI VAR MIDIR ?

Vergi Usul Kanunu’nun 114. maddesinde belirtilen 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra meydana çıkarılan vergi hataları düzeltilemez. Şu kadar ki, düzeltme zamanaşımı süresi:

a) Zamanaşımı süresinin son yılı içinde tarh ve tebliğ edilen vergilerde hatanın yapıldığı,

b) İlan yolu ile tebliğ edilip vergi mahkemesinde dava konusu yapılmaksızın tahakkuk eden vergilerde mükellefe ödeme emrinin tebliğ edildiği;

c) İhbarname ve ödeme emri ilan yoluyla tebliğ edilen vergilerde 6183 sayılı Kanuna göre hacizin yapıldığı;

tarihten başlayarak 1 yıldan aşağı olamaz.

TAHAKKUK ZAMANAŞIMINDA ÖZEL HÜKÜMLER VAR MIDIR?

a) Motorlu Taşıtlar Vergisinde Tahakkuk Zamanaşımı Var Mıdır ?

Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca, Motorlu Taşıtlar Vergisi, taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi tarafından her yıl Ocak ayının başında yıllık olarak tahakkuk ettirilmiş sayılır. Bu hüküm dolayısıyla, Motorlu Taşıtlar Vergisinde tahakkuk zamanaşımı söz konusu olmamaktadır.

b) Veraset Ve İntikal Vergisinde Tahakkuk Zamanaşımı Ne Zaman Başmaktadır?

Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 20/b maddesi hükmü uyarınca, Veraset ve İntikal Vergisi mükellefiyeti, verilen beyannamede gösterilmeyen mallar ile beyanname verilmeyen hallerde, intikal eden malların idarece tespit olunduğu tarihte başlamaktadır. Bu durumda, Veraset ve İntikal Vergisinde zamanaşımı süresi, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden takvim yılının başından itibaren başlamamakta, sürenin başlangıcı idarenin intikali öğrenmesine bağlanmaktadır.

c)Emlak Vergisinde Tahakkuk Zamanaşımı Ne Zaman Başlamaktadır ?

Emlâk Vergisi Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca, bildirim dışı kalan bina ve arazinin vergi ve cezalarında zamanaşımı, bu bina ve arazinin bildirim dışı bırakıldığının idarece öğrenildiği tarihi takip eden yılın başından itibaren başlamaktadır. Burada da Veraset ve İntikal Vergisindeki duruma benzer bir durum söz konusu olup, zamanaşımı süresinin başlaması idarenin öğrenmesine bağlanmıştır.

d) Damga Vergisinde Tahakkuk Zamanaşımı Nasıl Uygulanmaktadır?

Damga Vergisinde zamanaşımı ile ilgili özel hüküm, Vergi Usul Kanunu’nun 114/4. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, Damga vergisine tabi olup vergi ve cezası zamanaşımına uğrayan evrakın hükmünden tahakkuk zamanaşımı süresi dolduktan sonra faydalanıldığı takdirde, o evraka ait vergi alacağı yeniden doğacaktır.

Bu özellik gösteren durumlardan anlaşılacağı üzere; Veraset ve İntikal Vergisi ile Emlak Vergisinde, idarenin beyanname verilmediğinden haberdar olmaması durumunda zamanaşımı sonsuza kadar uzamış olmaktadır.

III. TAHSİL ZAMANAŞIMI  NEDİR ?

Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Kendi özel kanunlarında zamanaşımı süresi gösterilen para cezaları (Kabahatler Kanunu’na göre verilen para cezaları gibi) ile amme para cezaları bu hükmün dışındadır.

Verginin vadesi, o verginin ödeme süresinin son gününü ifade etmektedir. (VUK md.111/2, AATUHK md.37/3)

Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.

Örneğin 2014 yılı gelirleriyle ilgili 2015 yılının Mart ayında ödenmesi gereken Gelir Vergisi 1. taksitinin ödenmemesi durumunda, bu borçla ilgili zamanaşımı 2015 takvim yılının başından itibaren işlemeye başlayacak ve 31.12.2019 tarihinde sona erecektir.

TAHSİL ZAMANAŞIMINI KESEN HALLER NELERDİR ?

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun’un 103.maddesine göre zamanaşımını kesen haller şunlardır;

a) Ödeme,

b) Haciz tatbiki (Haciz uygulanması),

c) Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat,

d) Ödeme emri tebliği,

e) Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,

f) Yukarıdaki 5 sırada gösterilen muamelelerden herhangi birinin kefile veya yabancı şahıs ve kurumlar mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması,

g) İhtilaflı amme alacaklarında yargı mercilerince bozma kararı verilmesi,

h) Amme alacağının teminata bağlanması,

ı) Yargı mercilerince yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi,

i) İki amme idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı amme idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazı ile müracaat edilmesi,

j)Amme alacağının özel kanunlara göre ödenmek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması.

Kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımının bir bozma kararıyla kesilmesi halinde zamanaşımı başlangıcı yeni vade gününün rastladığı; amme alacağının teminata bağlanması veya icranın kaza mercilerince durdurulması hallerinde zamanaşımı başlangıcı teminatın kalktığı ve durma süresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk günüdür.

6183 sayılı Kanun’un 103.maddesi ile tahsil zamanaşımını kesen sebepler tahdidi olarak sayılmış olup, zamanaşımı ancak bu sebeplerden birinin varlığı halinde kesilecektir.

TAHSİL ZAMANAŞIMINI DURDURAN HALLER NELERDİR?

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun’un 104.maddesine göre zamanaşımını durduran haller şunlardır;

a) Borçlunun yabancı memlekette bulunması,

b) Borçlunun hileli (dolanlı) iflas etmesi,

c) Borçlunun terekenin tasfiyesi dolayısıyla hakkında takibat yapılmasına imkan bulunmaması,

Bu hallerin devamı süresince zamanaşımı işlemez, durur. Bu hallerin sebeplerinin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlar ve kaldığı yerden işlemeye devam eder.

Özetlemek gerekirse; vergi borçları 5 yıllık zaman aşımına tabidir. Borcunu yıllardır ödenmeyen mükelleflerin borçlarının ödenmesinde aciz durumunda olmaları halinde gelir idaresi tarafından terkin edilerek kaldırılması gerekmektedir. Ancak vergi dairelerinde çalışan memurlar vergi kanunlarını uygulamak yerine, kraldan fazla kralcı davranmaktadırlar. Onlara göre, tüyü bitmedik yetimin hakkı vardır diyerek, aciz durumda olan vergi mükelleflerine zamanaşımı hükümleri hiçbir zaman uygulanmamaktadır. Zaten halk arasında, hatta bazı meslek mensupları, hatta vergi memurları bile zamanaşımının olamayacağına inanmış durumdadırlar. Vergi daireleri  memurları vergi kanunlarındaki zamanaşımı hükümlerini uygulamayarak suç işlemeyi tercih etmektedirler.

Vergi mükellefleri haklarını vergi daireleri ve vergi yargısında aramaktan korkmaktadır. Devleti devlete mi şikayet edeceğim. Bundan bir şey çıkmaz demektedir. Bu yüzden yasal haklarını kullanmakta çekimser kalmaktadırlar. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak mükelleflerimizi hak ve sorumluluklarının bilincinde olmaları için bilgilendiriyoruz. Ayrıca Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği eğitim programını başlattık. Bu konuya ilgi gösteren kişileri eğitimimize katılmalarını istiyoruz. Vergi mükelleflerimizi haklarını ve sorunlarını kolay çözebilmeleri açısından üye olmalarını arzu ediyoruz.

Derneğimize üye olmanız halinde hizmetlerimizden yararlandırıyoruz. Ayrıca mükellef kriz hattımız üyelerimizin hizmetindedir.

Derneğimizin üyelerine eksiksiz hizmet verebilmesi için üyelerin önce dayanışma bilinciyle derneğe olan yükümlülüklerini yerine getirmeleri şarttır.

Üye sayısı arttıkça ve üyeler aidatlarını düzenli olarak ödedikçe derneğimiz güçlenecektir. Aidatlarını aksatmadan ödeyen üyelerimize hedeflenen hizmetleri gerçekleştirmemiz kolaylaşacaktır. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği üyeliği; üye olan mükelleflere birlik, beraberlik, destek ve dayanışma olarak geri dönecektir. Üye olan mükelleflerimizin yetkiler merciler nezdinde temsili söz konusu olacağından üyelerimizin çok olması bizi idare, yargı ve mecliste daha güçlü atılımlar yapmamıza olanak sağlayacaktır. Unutmayın; “tek tek çubuklar çabuk kırılır. Birlikten kuvvet 0doğar”.

Dernek üyesi olmayanların dernekten hizmet, destek veya yardım beklemeleri gerçekçi ve mantıklı değildir. Nicelik olarak üye sayımız önemli olduğu kadar; üyelerimizin bilinçli ve bilgili olmaları gibi nitelik özellikleri de dayanışmamız ve iş bölümümüz için çok önemlidir.  Derneğinize üye olun. Derneğinize üye bulun. Destek olun, destek bulun. Birlik olun, güçlü olun. Derneğimize/Derneğinize üye olun olun, gücümüze güç katın!

Vergi Borcu Nasıl Silinir?

Vergi Mükellefiyetleri Savunucuları Derneği Genel Başkanı Mehmet Kaynak, zaman aşımı süresi beklenmeksizin terkin edilecek vergiler hakkında bilgi verdi. Kaynak, “Vergi Usul Kanununun mükerrer 115’inci maddesi kapsamında ikmalen, resen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin cezaların toplam tutarının 2020 yılı için 40 TL’yi aşmaması halinde de tahakkukundan vazgeçilebilecektir.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesi kapsamında 2020 yılında yapılacak takip sonunda tahsili imkansız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan ve 213 sayılı Kanun kapsamına giren amme alacaklarında 10 Türk Lirasına kadar olan tutarlar, tahsil zamanaşımı süresi beklenilmeksizin terkin olunabilecektir.

Vergi Hukukunda Zamanaşımının Dolmasıyla Vergi Borçları Silinir Mi ?

Vergi hukukunda zamanaşımı; süre geçmesi suretiyle vergi alacağının ortadan kalkmasını ifade eder. Vergi hukukunda tahakkuk (tarh) zamanaşımı ve tahsil zamanaşımı olmak üzere 2 çeşit zamanaşımı söz konusudur.

Tahakkuk (tarh) zamanaşımı;  213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda; tahsil zamanaşımı ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir.

Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder. Tahsil daireleri amme alacağının tahsilinde zamanaşımını re’sen (kendiliğinden) dikkate almak zorundadırlar. Zamanaşımı, vergi alacağını ortadan kaldıran nedenlerden birisidir.

Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından itibaren başlayarak 5 yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler tahakkuk zamanaşımına uğrar.(md.114)

Örneğin 2013 yılında elde edilen bir gelirin vergisinin zamanaşımına uğraması için, 2014 takvim yılının 1 Ocak tarihinden 2019 yılının 31 Aralık tarihine kadar tarh ve mükellefe tebliğ edilmemiş olması gerekir.

Tahakkuk zamanaşımına uğrayan vergi borçlarının akıbetinin ne olacağı konusunda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda herhangi bir hüküm yer almamıştır. Ancak bu konuda da uygulamada mükellefin istemesi halinde, vergi idaresi tahakkuk fişi üzerine “yükümlünün rızası üzerine tahakkuk verilmiştir.” ibaresini koyarak bu vergiyi tahsil etmektedir.

Tahakkuk zamanaşımı süresinin dolmasından sonra, alacaklı vergi dairesinin vergiyi tarh ve tebliğ etme, bir başka deyişle, tahakkuk ettirme yetkisi ortadan kalkmış olur. Zamanaşımından sonra, mükellefe ihbarname veya ödeme emri tebliğ edilemez, vergi incelemesi yapılamaz. (VUK, m. 138/2). Zamanaşımı süresi dolduktan sonra, ancak, mükellefin isteğe bağlı olarak yaptığı başvuru dikkate alınır.

Tahsil zamanaşımı ise ; Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Kendi özel kanunlarında zamanaşımı süresi gösterilen para cezaları (Kabahatler Kanunu’na göre verilen para cezaları gibi) ile amme para cezaları bu hükmün dışındadır.

Verginin vadesi, o verginin ödeme süresinin son gününü ifade etmektedir. (VUK md.111/2, AATUHK md.37/3)

Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.

Örneğin 2014 yılı gelirleriyle ilgili 2015 yılının Mart ayında ödenmesi gereken Gelir Vergisi 1. taksitinin ödenmemesi durumunda, bu borçla ilgili zamanaşımı 2015 takvim yılının başından itibaren işlemeye başlayacak ve 31.12.2019 tarihinde sona erecektir.

Sosyal medyada, haberlerde, gazetelerde vergi borçlarının silindiğini duyarız. Merak ettik araştırdık. vergi incelemesi geçiren ve büyük miktarlarda vergi ve cezalara muhatap olan bazı firmaların  Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan merkezi uzlaşma komisyonunca vergi ve cezaları sıfırladıklarını duyuyoruz, okuyoruz. Bu işlemler yasal olarak mümkün olmakla birlikte, toplum vicdanını yaralamaktadır.

Ayrıca bundan başka yine halk arasında vergi borçlarının silindiği hakkında şehir efsaneleri dolaşmaktadır. Toplam vergi borcunun bir kısmının bu kişilerce alınarak vergi borçlarının tamamının bilgisayarlardan silindiği ifade edilmektedir. Bu borçların silinmesi için gayrimenkul ve taşıt hacizlerinin olmaması gerektiği ifade edilmektedir.  Bizde Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak, böyle bir şeyin olmasının mümkün olmayacağı ve yüksek düzeyde adamları olduğunu iddia eden bu kişilere itibar edilmemesini ve bu kişilerin sahtekar ve dolandırıcı olduklarını ifade ederek bu kişilerden uzak durulması konusunda uyarıyoruz. Böyle bir şeylerin olması hiçbir şekilde mümkün değildir.

Zaten böyle bir durumun tespit edilmesi şu anki teknolojik sistemle çok kolaydır. Farz edelim böyle bir durumun olduğunu farz edersek, tespit edilmesi halinde bu işin içinde mükellef, işe aracılık eden ve bilgisayardan silen en az biri olacağından organize mali suçlara gireceğinden ilgililer ağır ceza mahkemelerinde yargılanma durumunda kalacaklardır. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak vergi mükelleflerimizin bu dolandırıcılara dikkat etmeleri konusunda uyarıyoruz.

Bizim dernek olarak tavsiyemiz yasal  haklarını gelir idaresi ve vergi daireleri nezdinde idari yollardan aramalarıdır. Eğer idare vergi mükelleflerinin taleplerini red ederse, haklarını idare ve vergi mahkemeleri nezdinde aramalarıdır. Bu konuda Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak mükelleflerimize yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Kesinleşmiş kamu alacaklarında zamanaşımı uygulaması 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında düzenlenmiştir. Bu kapsamda değerlendirilen zamanaşımına “tahsil zamanaşımı” denilmektedir.

 Tahsil zamanaşımı;  6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 102 nci maddesine göre,   “Amme alacağı, vadesinin rasladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Para cezalarına ait hususi kanunlarındaki zamanaşımı hükümleri mahfuzdur. Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur.” hükmüne amirdir.

Yani vergi borçları 5 yıllık zaman aşımına tabidir. Borcunu yıllardır ödenmeyen mükelleflerin borçlarının ödenmesinde aciz durumunda olmaları halinde gelir idaresi tarafından terkin edilerek kaldırılması gerekmektedir. Ancak vergi dairelerinde çalışan memurlar vergi kanunlarını uygulamak yerine, kraldan fazla kralcı davranmaktadırlar. Aciz durumda olan vergi mükelleflerine zamanaşımı hükümleri hiçbir zaman uygulanmamaktadır. Zaten halk arasında, hatta bazı meslek mensupları, hatta vergi memurları bile zamanaşımının olamayacağına inanmış durumdadırlar. Vergi daireleri  memurları vergi kanunlarındaki zamanaşımı hükümlerini uygulamayarak suç işlemeyi tercih etmektedirler.

Daha da fazlasını söylemek gerekirse, vergi mahkemelerinde açılan haciz davalarında zamanaşımına uğrayan hacizlerin kaldırılmasında ne yapacaklarını bilmiyorlar. Mahkeme kararının vergi dairesine tebliğinden itibaren 30 gün içinde hacizlerin ve vergi borçlarının terkin edilmesi gerekmektedir. Ancak bazı vergi daireleri anayasal suç işlemek suretiyle mahkeme kararını hiçe saymakta ve görevini kötüye kullanmaktadır. Bu gibi durumlarda vergi mükelleflerinin ilgili vergi dairesini savcılığa suç duyurusunda bulunabilir ve ayrıca bu yüzden maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Vergi dairelerinin mahkeme kararlarını 30 gün içinde uygulamalarının anayasanın amir bir hükmü olduğunu unutmamaları gerekmektedir.

Vergi mükellefleri haklarını vergi daireleri ve vergi yargısında aramaktan korkmaktadır. Devleti devlete mi şikayet edeceğim. Bundan bir şey çıkmaz demektedir. Bu yüzden yasal haklarını kullanmakta çekimser kalmaktadırlar. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak mükelleflerimizi hak ve sorumluluklarının bilincinde olmaları için bilgilendiriyoruz. Ayrıca Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği eğitim programını başlattık. Bu konuya ilgi gösteren kişileri eğitimimize katılmalarını istiyoruz. Vergi mükelleflerimizi haklarını ve sorunlarını kolay çözebilmeleri açısından üye olmalarını arzu ediyoruz.

Derneğimize üye olmanız halinde hizmetlerimizden yararlandırıyoruz. Ayrıca mükellef kriz hattımız üyelerimizin hizmetindedir.

Derneğimizin üyelerine eksiksiz hizmet verebilmesi için üyelerin önce dayanışma bilinciyle derneğe olan yükümlülüklerini yerine getirmeleri şarttır.

Üye sayısı arttıkça ve üyeler aidatlarını düzenli olarak ödedikçe derneğimiz güçlenecektir. Aidatlarını aksatmadan ödeyen üyelerimize hedeflenen hizmetleri gerçekleştirmemiz kolaylaşacaktır. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği üyeliği; üye olan mükelleflere birlik, beraberlik, destek ve dayanışma olarak geri dönecektir. Üye olan mükelleflerimizin yetkiler merciler nezdinde temsili söz konusu olacağından üyelerimizin çok olması bizi idare, yargı ve mecliste daha güçlü atılımlar yapmamıza olanak sağlayacaktır. Unutmayın; “tek tek çubuklar çabuk kırılır. Birlikten KUVVET doğar”.

Dernek üyesi olmayanların dernekten hizmet, destek veya yardım beklemeleri gerçekçi ve mantıklı değildir. Nicelik olarak üye sayımız önemli olduğu kadar; üyelerimizin bilinçli ve bilgili olmaları gibi nitelik özellikleri de dayanışmamız ve iş bölümümüz için çok önemlidir.  Derneğinize üye olun. Derneğinize üye bulun. Destek olun, destek bulun. Birlik olun, güçlü olun. Derneğimize/Derneğinize üye olun olun, gücümüze güç katın!

Alkollü Gerekçesiyle Ceza Alan Vatandaş Mahkemede Cezayı İptal Ettirdi

Alkollü olduğu gerekçesiyle ehliyetine 6 ay el konulan ve 1228 TL para cezasına çarptırılan Mehmet Altun, hastanede yaptırdığı kan testinde alkolsüz olduğu ortaya mahkeme kararı iptal etti.

Isparta’da bir trafik kontrol esnasında durdurulan Mehmet Altun(45), alkolmetreyle yapılan ölçümde 0.73 promil alkollü olduğu gerekçesiyle 1228TL para cezasına çarptırıldı. Verilen cezanın ardından soluğu şehir hastanesinde alan Altun, kan testlerinde alkolsüz olduğu ortaya çıktı. Bu sonucun üstüne Mehmet Altun karara itiraz etti. Mahkeme, cezayı ve ehliyete el koyma kararını iptal etti.

Olay 14 Ocak tarihinde Bahçelievler Mahallesi 143’üncü Cadde’de meydana geldi. Bir şirkette pazarlama müdürü olarak çalışan Mehmet Altun’un kullandığı otomobil, saat 02.45 sularında trafik polislerince kontrol noktasında durduruldu. Alkollmetreyle yapılan ölçümde şoför Mehmet Altun’da 0.73 promil alkol olduğu  tespit edilerek ehliyetine 6 ay el konulup 1228 TL para cezasına çarptırıldı. Daha sonra olay yerine arkadaşını çağırarak birlikte Şehir Hastanesi’ne giden Altun, kendisine kan testi yaptırdı. Yaptırdığı kan testinde alkol bulgusu “0” gösterilen rapor verilen Altun ertesi günü verilen ceza sürücü belgesine el konulmasına ve idari para cezasına itiraz etmek üzere Isparta 1’inci Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurdu.  

MAHKEME CEZAYI İPTAL ETTİ

22 Ocak tarihli mahkemede verilen kararda, “Kandaki alkol durumuna dair Isparta Şehir Hastanesi laboratuvar sonucu eklendiği, laboratuvar sonuç raporunda itiraz edenin 0 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, alkolmetre ölçümünün 14 Ocak 2020 tarihinde saat 02.45’te yapıldığı, Isparta Şehir Hastanesi laboratuvarında kan alımının ise 45 dakika sonra saat 03.30’da yapıldığı, alkolmetreyle ilk ölçüm saatinden sonra sağlık kuruluşunda yapılan ölçüm saatine kadar geçen süre için her bir saatte 0,15 promil eklenerek, trafik kontrolü anındaki alkol oranının saptanması gerektiği, bu durumda arada 45 dakika olduğu göz önünde bulundurulduğunda itiraz edenin trafik kontrolü anında 0,11 + 0,01= 0,12 promil alkollü olduğu, bu oranın da Karayolları Trafik Kanunu ve Yönetmeliğinde belirlenen sınırların altında kaldığı anlaşılmış olup, sağlık kuruluşunda laboratuvarda yapılan ölçümün daha bilimsel ve doğru olduğu kabul edilerek itiraz edenin itirazı yerinde görülmektedir” denildi. Kararla birlikte, idari para cezası tutanağı ve sürücü belgesine el koyma tutanağının iptaline, idari para cezasının kaldırılmasına ve sürücü belgesinin iadesine karar verildi.

Sosyal Medya Hesabından Yaptığı Paylaşımdan Dolayı Tazminatsız İşten Çıkarılan İşçiye Sevindirici Haber Yargıtay’dan Geldi

Primlerini alamadığını sosyal medya aracılığı ile paylaşan işçi, patronu tarafından işten kovuldu. Kovulduğu iş yerinden tazminat alamayan işçi konuyu mahkemeye taşıdı. işçiyi sevindiren haber Yargıtay’dan geldi. Mahkeme, kararda işverene fesih hakkı vermediğine hükmetti.

Çalıştığı iş yerinde primlerini alamayan işçi, sosyal medya hesabında paylaştığı sitem içerikli yazıdan dolayı işten atıldı. İşçinin, işverene seslenerek “iğne ucu kadar hakkım geçtiyse helal etmiyorum” ifadelerinden dolayı kıdem ve ihbar tazminatını bile alamayan işçiye sevindiren haber Yüksek Mahkemeden geldi.

SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMINDAN DOLAYI TAZMİNAT ALAMADI

Çalıştığı iş yerinde primlerinin ödenmediğini iddia eden işçi, sosyal medya hesabından işvereni işaret ederek sitem içeren söylemlere yer verdi. Yaptığı paylaşımda; “Uzun yıllardır bir fiil gece gündüz demeden saygı ve sevgi ile hizmet verdik. Gerçekten saygımız çok büyüktü, yatağımıza yattığımızda içimiz rahattı. Burası bizim ailemizdi. Biz ki uzun yıllardır bayram seyran demedik hep birlikte bir aile olduk ya da olduğumuzu sandık. Farkettim ki bize yaşattıklarınızla siz bizdeki saygımızı öldürmüşsünüz. Bize uzun uzun anlatıldı ve üstüne basa basa ‘kimse sıfır almayacak’ dendi ama ne yazık ki sizler bizim üstümüze basa basa bu sıfırları her şeye rağmen bize reva gördünüz. Bugün hesabıma baktım ki ne yazık. Tam da şu mübarek zamanda tam da bayram üstü bu bize reva mıdır. Bize bunları yaşatan, destek veren, imkan tanıyan her kim ise sizler bizim ve evlatlarımızın rızkıyla oynadınız. Dilerim Rabbim’den sizlerde bunları yaşamadan can veremezsiniz. Şu mübarek günde eğer ki toplu iğnenin ucu kadar hakkım geçtiyse bile asla ve asla helal etmiyorum” ifadelerini kullanan işçi, tazminatsız şekilde işten çıkarıldı.

İş Mahkemesinin yolunu tutan mağdur işçi, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istedi. Tarafları dinleyen mahkeme, işçinin işe iadesine hükmetti. Kararı işveren avukatı temyiz edince devreye Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi girdi. Daire, davalı avukatının istinaf başvurusunun kabulüne, İş Mahkemesi’nin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetti. Bu kararı da davacı avukatı temyiz edince davada son sözü Yargıtay 9. Hukuk Dairesi söyledi.

SON SÖZÜ YARGITAY SÖYLEDİ

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçinin işverene yönelik sitemkar ifadelerinin kovulma sebebi yapılamayacağına hükmetti. Davacı tarafından yapılıp paylaşılan yorumun hakaret ve sataşma niteliğinde olmadığına dikkat çekildi. Yargıtay kararda şu satırlara yer verdi:

“Davacının paylaştığı yorumunda primlerin ödenmemesine yönelik olarak hislerini, düşüncelerini ve eleştirilerini açıkladığı ortadadır. Davacının davranışının tek başına 4857 sayılı Yasanın 25. maddesi kapsamında haklı neden ağırlığında olmadığı, 4857 sayılı Yasanın 18. maddesi kapsamında yapılan değerlendirmede de söz konusu paylaşımların iş ilişkisinin devamını çekilmez kılacak nitelikte bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacının yaptığı bu paylaşım nedeniyle işverenin işletmesel menfaatlerinin zarar gördüğüne, çalışma düzeninin bozulduğuna ilişkin de bir delil bulunmadığı da unutulmamalıdır. Buna göre davacının yaptığı paylaşımın işverene haklı bir nedenle fesih imkanı vermeyeceği gibi geçerli nedenle fesih imkanı da vermeyeceği anlaşılmıştır. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince feshin geçerli nedene dayandığından bahisle davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir. Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nin temyiz edilen kararının bozularak ortadan kaldırılmasına, davanın kabulü ile, davalı işverence yapılan feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine hükmedilmiştir.”

2019 Yılında AYM’ye Yapılan Bireysel Başvuru 40 Bini Aştı

ANAYASA Mahkemesi (AYM), 2019 yılında 42 bin 971 kişi tarafından yapılan bireysel başvurudan bin 250’sinde ihlal tespit edildi.

ANAYASA Mahkemesi (AYM) geçtiğimiz yılda yapılan 42 971 bireysel başvurudan bin 250’sinde ihlal tespit etti. Uygulamanın başlatıldığı tarih 2012 yılından bu yana toplam bireysel başvuru sayısının 254 bin 636’ya ulaştığı ifade edildi.

AYM’nin internet sitesinde bireysel başvuru istatistikleri yayınlanarak kamuoyuyla paylaşıldı. Geride bıraktığımız 2019 yılında AYM’ye yapılan 42 bin 971 bireysel başvurunun 39 bin 469’u sonuçlandırıldı. AYM’nin bireysel başvurularını karşılama oranı yüzde 92 olarak gerçekleşti. 2012 yılı uygulamanın başladığı tarihten bu yana toplam bireysel başvuru sayısı 254 bin 636’yı buldu. Sonuçlandırılan başvuru sayısı da 211 bin 801 olarak belirlendi.

2019’DA BİN 250 İHLAL KARARI VERİLDİ

Adil yargılanma hakkı ihlallerinin güvencelere göre dağılımında ise ilk sırayı ‘makul sürede yargılanma hakkı’ aldı. İlk üçe giren diğer ihlaller ise ‘silahların eşitliği ilkesi/çelişmeli yargılanma ilkesi’ ihlali ve ‘gerekçeli karar hakkı’ ihlali oldu. Adil yargılanma hakkının yıllara göre dağılımı değerlendirildiğinde, 2019 yılında son 6 yılın en düşük ihlal kararının verildiği görüldü. 2018 yılında ‘adil yargılanma hakkı’ konusunda bin 197 ihlal tespit edilirken, bu sayı 2019’da 169 ihlal olarak gerçekleşti. İhlal kararlarının yıllara göre dağılımı göz önüne alındığında, 2019 yılı tespit edilen bin 250 ihlal kararı ile bireysel başvuru uygulamasının başladığı tarihten bugüne kadar verilen toplam ihlal kararlarının yüzde 14,6’sını oluşturdu. En çok ihlal kararı verilen yıl 2018 olurken, mahkemenin tespit ettiği 2 bin 221 ihlal kararı toplamın yüzde 25,9’una denk düştü

ADİL YARGILANMA HAKKI İHLALİ BİRİNCİ SIRADA

Sonuçlandırılan başvuruların karar türlerine göre dağılımında 189 bin 627 bireysel başvuru için ‘kabul edilemezlik’ kararı verilirken, 8 bin 369 başvuruda ‘en az bir hakkın ihlali’ tespit edildi. İhlal kararlarının hak ve özgürlüklere göre dağılımında ise ilk sırayı yüzde 50,8’lik oranla ‘adil yargılanma hakkı’ ihlali aldı. İkinci sırada yüzde 30,9’luk oranla ‘mülkiyet hakkı’ ihlali yer alırken, onu sırasıyla yüzde 6,6’lık oranla ‘ifade özgürlüğü’, yüzde 2,6’lık oranla ‘özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı’, yüzde 2,1’lik oranla ‘kötü muamele yasağı’ ve yüzde 2’lik oranla ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı’ ihlalleri takip etti. İhlal kararları arasında en sonda ‘bireysel başvuru hakkı ihlali’ bulunurken, ‘eğitim hakkı’, ‘seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı’ ile ‘din ve vicdan özgürlüğü hakkı’ ihlalleri en düşük sayıda olan ihlal kararları olarak sıralandı.

Yargıtay’dan Karar! “Lan” Demek Tazminat Sebebi

Yargıtay, personeline “lan” diye hitap ederek, vücuduyla alakalı şaka yapan müdürün manevi tazminat ödemesi gerektiğine hükmetti.

Yargıtay, müdürün kendisine vücuduyla ilgili şaka yaptığını ve “lan” diye hitap ettiğini ileri süren personele tazminat ödenmesine hükmetti.

Çalıştığı iş yerinde müdür yardımcısı olarak görev yapan personel, müdür H.B.’nin kendisine yönelik “lan” diye hitap ettiğini, aynı zamanda fazla mesailerinin ödenmediğini, sigorta primlerinin sigortaya eksik yatırıldığını, mobing uygulandığını öne süren kişi iş akdini tek taraflı olarak feshetti.

İş Mahkemesi’nin kapısını çalan mağdur personel, iş akdinin haklı olarak feshedildiğini iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı işveren avukatı ise davacının iş akdini tek taraflı feshederek iş yerini terk ettiğini, fazla çalışma yapılmadığını, resmi tatillerde çalışma yapılmadığını, ücretlerinin ödendiğini, mesnetsiz iddialarla ve hukuka aykırı şekilde açılmış iş bu davanın reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme, mağdur personelin işe iade ve tazminat talebini geri çevirdi.

YARGITAY’DAN EMSAL KARAR

Davacı müdür yardımcısı kararı temyiz etti. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Davacının çirkin ithamlara maruz kaldığının hatırlatıldığı Yargıtay kararında, “Konuyla alakalı işverenin müdür H.B.’yi uyarmasına rağmen bu davranışlarının devam ettiği ve bu olaylar sonucunda davacının psikolojik olarak rahatsızlandığı iddia ederek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Tanıklar da müdürün, davacıya ağza alınmayacak şekilde cümleler kullandığını dile getirmişlerdir. Davacının kendisine olumsuz davrandığını iddia ettiği H.B., davalı tanık olarak verdiği ifadesinde davacıyla arasında şaka mahiyetinde sözler olduğunu belirterek, ‘Aramızda argolu konuşmalar oluyordu. Samimiyetten kaynaklanan biçimde birbirimize ‘lan’ kelimesi kullanarak şakalar yapıyorduk’ şeklinde beyanda bulunmuş, davacı iddialarını kaçamaklı olarak doğrulamıştır. Bu delil durumu karşısında işveren vekili durumundaki müdür H.B.’nin davacıya karşı vücudundan bahsederek hakaret ettiği bu şekilde kötü davranıp kişilik haklarına saldırıda bulunduğu ispatladığından davacı lehine bir miktar tazminata hükmedilmesi gerekmektedir. Kararın oy birliği ile bozularak davacının işe iadesine hükmedilmiştir.”