Vergi Borcunun Zamanaşımı Nedeniyle Kalkması Mümkün Mü?

Vergi hukukunda zaman aşımı; vergi idaresinin vergi alacağını tahakkuk ettirme ve tahsil etme yetkilerini ortadan kaldıran bir nedendir. Zamanaşımı  özel  hukukta ve kamu  hukukunda önemli bir yeri olan müessesedir ama vergi borcu olan mükellefler; çok eski borçlarla ilgili tebliğ edilen ödeme emirleri ile karşılaşabilmektedirler. Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak bu zamana kadar çok sayıda mükellef eski borçlarının zamanaşımına uğramaması nedeniyle derneğimize başvurduklarını söyleyebiliriz.

Örneğin; 2020 yılında 2014 yılına ait bir vergi borcu nedeni ile bir ödeme emri tebliğ alabilirsiniz.

Vergi hukukunda vergi idaresinin vergiyi isteme yetkisini sınırlandıran iki temel zaman aşımı müessesesi mevcuttur. Bunlar tarh ve tahsil zaman aşımıdır.

En çok mükellefleri zor duruma sokan zamanaşımı olarak ta, tahsil zaman aşımına değinecek olursak, vergiler ve diğer bütün kamu alacakları için geçerli olmak üzere, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 102. Maddesinde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme; “Amme alacağı vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılının başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse, zaman aşımına uğrar, para cezalarına ait hususi kanunlardaki zaman aşımı hükümleri mahfuzdur. Zaman aşımından sonra mükellefin rızaen, yapacağı ödemeler kabul olunur” şeklindedir.


Yukarıdaki hükme göre; vadesi 23.02.2014 olan Katma Değer Vergisi ile ilgili bir borç için zaman aşımı süresi 01.01.2015’de başlayacak ve 31.12.2019’da sona erecektir. Yani vadesi 2014 yılı içinde herhangi bir tarih olan bir vergi borcu nedeni ile 01.01.2020’den itibaren devletin tahsil yetkisi kalktığı için, ödeme emri tebliğ edilmemelidir.

Tahsil zaman aşımını durduran ve kesen nedenler, 6183 sayılı Kanun’un 103 ve 104 maddelerinde düzenlenmiştir.

Zaman aşımını durduran nedenlerin varlığı halinde; zaman aşımı işlemeyen süre kadar uzuyor iken; kesen nedenler var ise, zaman aşımı 5 yıl olarak yeniden başlamaktadır.

6183 sayılı kanunun 102’nci maddesine göre amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Kanun ve tebliğde tahsil zamanaşımı hükümleri bulunmakla birlikte, vergi daireleri tarafından hiç uygulanmamaktadır.  

Oysa 6183 sayılı amme alacakları kanununda bu konular detaylı olarak açıklandığı üzere ödeme gücü olan mükelleflerden vergi alacağının tahsili için geniş yetkiler verilmiştir. Uygulamadaki aksaklıklardan dolayı veya vergi dairelerindeki icra memurlarının görevlerini aksatmalarından dolayı yıl sonlarına doğru vergi dairelerinin tamamı amme alacağının zamanaşımına uğramaması için gazetelere ilanlar vermekte veya vergi dairelerinin ilan koymaya mahsus ilan tahtalarına askıya çıkarmaktadırlar. Kimi zaman da mükellefin borcuna açıktan para yatırılarak tahsilat yapılmış havası yaratılmaktadır.

6183 sayılı kanunun 102’nci maddesine göre amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar ve 1 tl gibi cüzi ödemeler zamanaşımını kesmez!


Bu vergi borçlarının takibinde vergi daireleri zamanında gerekli çalışmaları yaparak, mal varlığı bulunanlardan tahsilat yaparken, aciz durumda olanları gözeterek acze bağlamalı ve zamanaşımı süresince takip etmelidirler. Zamanaşımı dolduğu zaman terkin cetvelleri düzenlemek suretiyle borcun takibinden vazgeçmeleri gerekmektedir.

Vergi Mükellefi Savunucuları Derneğimize gelen şikayetlerden anladığımız şudur. Yılların birikimi olan 30-  40 yıllık kangren olmuş vergi borçları bulunmaktadır. Bu borçları vergi daireleri sözüm ona zamanaşımına uğratmamak için çaba harcamaktadırlar. 


6183 sayılı AATUHK ’nun 102. maddesinde amme alacağının vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yılın başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmeyen alacaklarının zamanaşımına uğrayacağından bahis edilmektedir.

Zira, aynı yasanın 103. maddesinde ise ödeme, haciz  tatbiki, cebren tahsil ve takip işlemleri neticesinde yapılan her çeşit tahsilatlar, ödeme emri tebliği, mal beyanı, mal edinme ve mal artışlarının bildirilmesi, sayılan işlemlerden herhangi birinin şahsi kefile veya yabancı kişi ve kurumların mümessillerine tatbiki veya bunlar tarafından yapılması, ihtilaflı kamu alacaklarında yargı organlarından bozma kararlarının gelmesi, amme alacağının güvenceye bağlanması, yargı organları tarafından yürütmenin durdurulmasına karar verilmiş olması, iki kamu idaresi arasında mevcut bir borç için alacaklı kamu idaresi tarafından borçlu amme idaresine borcun ödenmesi için yazılı olarak başvurulması, amme alacağının özel yasalara göre ödemek üzere müracaatta bulunulması ve/veya ödeme planına bağlanması halinde “zamanaşımının kesileceği” ve kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden yılın başından itibaren yeniden çalışmaya başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

Vergi mükellefleri af kanunlarına göre vergilerini ödemek üzere taksitlendirme yapmadan önce dikkat etmeleri gereken en önemli husus, Ödeme gücü olmayan vergi mükelleflerin taksitlendirme yapmamaları yararlarına olacaktır. Çünkü taksitlendirme dilekçelerinin ıslak imza ile imzalanıp vergi dairesine verilmesi halinde 6183 sayılı yasanın 103’ncu maddesinin 11’nci bendine göre  zamanaşımı yeninden başlamaktadır. 

Tahsil zamanaşımı, vergiler ve bütün kamu alacakları için geçerli olmak üzere, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda düzenlenmektedir. Bu kanunun 102. maddesine göre, kamu alacağı, vadesini izleyen yılın başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Tahsil zamanaşımı süresi dolduktan sonra alacaklı kamu idaresinin söz konusu kamu alacağını tahsil etme yetkisi ortadan kalkmaktadır. Ancak, yükümlünün rızası ile yapacağı ödemeler kabul edilmektedir. Vergi aslı zamanaşımına uğradığı takdirde, fer’i amme alacağı gecikme zamlarının da asla tabi olarak zamanaşımına uğrayacağı tabidir.

Yine amme alacağını düşüren nedenlerden birisi de zamanaşımı olduğuna göre, para cezalarına ait özel yasalardaki zamanaşımı hükümleri saklı kalmak koşuluyla 6183 sayılı kanunun kapsamına giren bütün amme alacakları 102. maddeye göre 5 senelik zamanaşımı hükümlerine tabidir.

Diğer taraftan, zamanaşımı bakımından istisnai hükümler mevcut olmayan özel ceza kanunlarındaki kamu cinsinden para cezalarının TCK 68. md gereğince ve özel yasalarında zamanaşımı hakkındaki istisnai hükümler mevcut olmayan tazminat ve inzibati amaçlı para cezalarının da 6183 sayılı kanunun 102. maddesi hükmü gereğince zamanaşımına tabi tutulması gerekmektedir.

Tahsilatla ilgili kamu idareleri, amme alacağının tahsil edilmesinde zamanaşımını kendiliğinden dikkate almak mecburiyetindedir.

Zira, zamanaşımı amme düzeni ile ilgili bir düzenlemedir. Ancak, zamanaşımından sonra mükellefin yapacağı gönüllü ödemelerin kabul edilmesi gerekmektedir. Bu durum, 6183 sayılı yasanın 102. maddesi ile getirilen özel bir düzenlemeden kaynaklanmaktadır.

Ödeme güçlüğü çeken ve Uzun zamandır kangren olmuş vergi borçlarından şikayetçi olan mükelleflerimizin Vergi Mükellefi Savunucuları Derneğine müracaat etmeleri ve üye olmaları halinde, çözüm yolları konusunda bilgilendirme yapıyoruz. İnternet sitemiz üzerinden  (  https://versav.org.tr ) ve sosyal medya üzerinden düzenli olarak mükelleflere bilinçlendirme faaliyetleri yapmaktayız.

Sorunu olan veya olmayan tüm mükelleflerimizin hak ve sorumlulukları konusunda bilinçlendirmeyi ve başta gelir idaresi olmak üzere, kamu kurumlarında temsil etmek için Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği olarak yanınızdayız.

Dernek olarak mükelleflerin her türlü cezaya maruz kalması nedeniyle mükelleflerin sorunlarını en iyi bilen ve çözüm üretebilen, değerli ve deneyimli üstadlarımız, emekli vergi hakimleri, emekli maliyeciler,eski vergi müfettişleri,mali müşavirler ve vergi mükellefleri ile birlikte Kocaeli ilinin Gebze ilçesinde 2013 yılında kurulduk.

Ülkemizde Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği bu amaçla kurulmuş ve bu biçimde faaliyet gösteren ilk ve tek dernektir. Derneğimize üye olun, gücümüze güç katın!

Vergi Mükellefi Savunucuları Derneği Genel Başkanı Mehmet Kaynak

Yargıtay’dan İşçi ve İş Verenleri İlgilendiren Fazla Mesai Kararı

Yargıtay, işçi ve işverenler arasında tartışma konusu olan fazla mesai ile ilgili örnek niteliğinde bir karara imza attı.  Yüksek Mahkeme; fazla mesai yaptığını iddia eden işçinin bu iddiasını ispatla yükümlü olduğuna, işçinin imzasını taşıyan bordronun, sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğinde olduğuna hükmetti.

 Özel bir şirkette çalışan işçi, işten çıkarılınca kendisini İş Mahkemesi önünde buldu. Eski çalıştığı iş yerine dava açan işçi, kıdem, ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini talep etti. Bunun üzerine davalı şirket sahibi, işten çıkardıkları işçinin herhangi bir alacağının olmadığını dile getirdi. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Mahkemenin verdiği kararı davalı şirket avukatı temyiz edince araya Yargıtay 22. Hukuk Dairesi girdi. Mahkemenin hüküm altına aldığı fazla mesaiye dair kararın yasal olmadığına dikkat çeken Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, dava eden işçinin fazla mesai yaptım iddiasını ispatla yükümlü olduğuna hükmetti.

“DELİL YA DA ŞAHİTLE İSPAT İMKAN DAHİLİNDEDİR”

İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil hükmünde olduğu belirtilen Yargıtay kararında şu ifadelere yer verildi:

“Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla mesai alacağının ödendiği varsayılır. Fazla mesainin ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle iş yerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışma ve genel tatil çalışmasının bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları şahit beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla mesaisi olup olmadığı araştırılmalıdır. Fazla mesai çalışmasının yazılı delil ya da şahitle ispatı imkan dahilindedir.”

YÜKSEK MAHKEME KARARIN BOZULMASINA HÜKMETTİ

Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacı tanıklarının ifadelerine göre hesaplama yapıldığının vurgulandığı kararda; “Yapılan bu hesaplama ile davacının iddialarının aşıldığı anlaşılmakla Mahkemece, fazla mesai alacağı için davacı iddiasıyla bağlı kalınarak emsal dosyadaki gibi hesaplama yapılmalıdır. Eksik inceleme ile yazılı şekilde verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Temyiz olunan kararın, bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.” denildi.

Ceza Muhakemesinde Uzlaştırmacı Alımı Sınırlı Olabilir!

Yeni yıla girmeden 31 Aralık tarihli resmi gazetede yayınlanan Ceza Mahkemesinde Uzlaştırma yönetmeliği değişti. Buna göre 2020 yılında Uzlaştırmacı alım sayısı sınırlı olabilir.

Resmi gazetenin 31 Aralık tarihli sayısında yeni bir yönetmelik değişikliği açıklandı. Resmi gazetede açıklanan yönetmeliğe göre Ceza Mahkemesinde uzlaştırma yönetmeliği değişti. 2020 yılı itibari ile uzlaştırmacı alım sayısı sınırlandırılabilir. İşte haberin tüm detaylar..

 Resmi Gazetede 31 Aralık 2019 tarihinde yeni bir yönetmelik kararı açıklandı. Açıklanan karara göre 30995 sayılı 4.mükerrer sayısında Adalet Bakanlığından Ceza Mahkemesinde Uzlaştırma yönetmeliği değişti.

Resmi gazetede açıklanan karara göre yönetmelikte yapılan değişiklikler:

Uzlaştırmacı için verilen süreler uzatıldı. Ek sürede iki kez uzlaşma bürosundan sorumlu Cumhuriyet savcısı iki kez süre uzatabilecek.

Başvuru şartlarından biri olan öğrenim şartlarında hukuk fakültelerinde mezun olmak, 4 yıllık polis akademisinden mezun olmak, diğer bölümlerde hukuk bilgisine yeterince sahip olan bölümlerden mezun olmak istenilecek.

Adalet Bakanlığı uzlaşmacı ihtiyacına göre alım yapacak. Yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alan adaylar başarılı olacak ve uzlaştırmacı ihtiyacına göre en yüksek puandan en düşük puana göre sıralama yapılacak. İhtiyaç sayısı kadar uzlaştırmacı alınacak.

Uzlaştırma yönetmeliğinin 8.maddesinde uzlaştırma kapsamına giren suçlar ile uzlaşma kapsamında olmayan suçlar bir arada işlendiğinde uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği ifade edildi.

Diğer yandan Alternatif Çözümler Dairesi Başkanlığı tarafından eğitim izni veren kurumlar 2019 yılı itibari ile eğitimlerini tamamladı. Yapılacak sınav için Adalet Bakanlığı AÇDB tarafından duyuru açıklanması bekleniyor.

Ceza Mahkemesinde Uzlaştırma

Yargıtay’dan Emsal Nafaka Kararı

Velayeti boşandığı eşinde olan çocuğunun özel okul taksitini yatıran baba icra şokuyla sarsıldı. Yargıtay, okul taksiti ve eğitim masrafı ödemelerinin nafakadan sayılmayacağına hükmetti. 2010 yılında boşandığı eşine 3 bin TL tedbir ve yoksulluk, çocukları E. ve S. için 3’er bin liralık nafaka ödemeye mahküm edilen koca, nafaka taksitleri yerine, velayeti annesinde olan çocuklarının özel okul taksitini ve eğitim masraflarını ödedi. Bir süre sonra hakkında başlatılan icra takibiyle sarsılan koca, soluğu mahkemede aldı. 18. Aile Mahkemesi’nde ifade veren koca, velayetleri anneye bırakılan ortak çocuklar yararına hükmolunan nafakalara mahsüben ortak çocukların özel okul masrafları ile davalının bazı masraflarını karşıladığını söyledi. Davalıya ödenmesi gereken nafaka borcundan fazlasını ödemesine rağmen, eski karısı tarafından 21. İcra Müdürlüğü’nce nafakaların eksik ödendiği gerekçesiyle hakkında icra takibi başlatıldığını belirtti, Mahkemede savunma yapan davalı kadın ise, davacının isteğiyle müşterek çocukların özel okula gönderildiğini, taraflarca bu konuda anlaşma olmaması sebebiyle özel okul masraflarının nafaka borcundan mahsüp edilemeyeceğini belirtti.

İŞTE KARAR

Aile Mahkemesi, davacının ortak çocukların eğitimi için toplam 107 bin TL ödeme yaptığı, bu ödemelerin nafaka borcundan mahsüp edilmesinin kabul edilebilir olduğuna hükmetti. Mahkeme, yapılan 107 bin TL ödemenin nafaka borcunu karşıladığı kabul edilerek, davacının nafaka borcunun bulunmadığının tespiti ile davacı lehine kötü niyet tazminatına karar verdi. Karar davalı kadın tarafından temyiz edildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, emsal bir karara imza attı. Daire, ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmelerin geri istenemeyeceğine dikkat çekti. Kararda şöyle denildi:

“Boşanma ilamında hüküm altına alınan iştirak nafakalarının alacaklısı velayet hakkı kendisine verilen eş olup, nafaka alacağı sadece eğitim giderlerinden ibaret değildir. Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır Buna göre, ilke olarak, nafaka borçlusu tarafından ortak çocukların, okul ve eğitim giderlerine ilişkin olarak yapılan ödemelerin, nafaka alacaklısına nafakaya mahsüben ödediğine dair açıklama bulunmadan nafakaya mahsüben yapıldığı kabul edilemez. Somut olayda, ortak çocukların okul aidatları ve eğitimlerine ilişkin ödemelerinin nafakaya mahsüben yapılmadığının kabulü ile nafaka borcundan mahsüp edilmemesi gerekirken aksi yönde değerlendirme yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir”

(İHA)

Kaynak: İHA

Evlat Edindikleri Çocukları 3 Yıl Sonra Ellerinden Alındı

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde ikamet eden 19 yıllık evli çiftin 3 yıldır bakıp büyüttükleri çocukları ellerinden alındı. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Tekirdağ İl Müdürlüğü görevlilerince alınan çocuğun feryatları yürek burktu. Mahkeme kararı ile alınan çocuk biyolojik annesine teslim edildi.

2000 yılında hayatlarını birleştiren Serap ve Şenol Yıldıran çifti, doğal yollar ve tıbbi girişimler neticesinde çocukları olmayınca evlat edinmek üzere Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Tekirdağ İl Müdürlüğüne müracaat etti. 16 Eylül 2015 tarihinde Çerkezköy’de dünyaya gelen ve evlatlık verilmek üzere daha hastanedeyken Çocuk Esirgeme Kurumuna teslim edilen bebek, Evlat Edinme Öncesi Geçici Bakım Sözleşmesi ile 9 Aralık 2015 tarihinde kuruma müracaat eden aileye verildi.

Bu tarihten yaklaşık 1 yıl sonra 12 Aralık 2016’da kurumun yazılı bildirimi üzerine aile 13 Aralık 2016 tarihinde Çorlu 2. Aile Mahkemesi’ne evlat edinme davası açtı. Bu davadan bir yıl sonra çocuğun biyolojik annesi de eşiyle birlikte aynı mahkemeye müdahillik talebinde bulundu. Biyolojik anne ve babanın talebini kabul eden mahkeme, çocuğu 3 yıl boyunca bakıp büyüten Serap-Şenol Yıldıran çiftinin açtığı davayı ise reddetti. Koruma kararının da kaldırılmasıyla henüz 2,5 aylıkken evlat edindikleri çocuk tam 36 ay sonra 31 Aralık 2018 tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Tekirdağ İl Müdürlüğü ekiplerince alınarak mahkeme kararına istinaden biyolojik annesine teslim edildi.

3 yaşındaki çocuk onu büyüten ailesinden alındığı sırada gözyaşı dökerken geriye odasındaki eşyaları kaldı.

Çocuğu 3 yıl boyunca bakıp büyüten Serap Yıldıran, çocuğun biyolojik annesine teslim edilmesinin ardından geriye kalan eşyalarına bakarak gözyaşı döküyor.

Kaynak: İHA

Yargıtay Aldatılan Eşe 40 Bin Liralık Tazminatı Çok Buldu

Yargıtay, aldatılan kadına verilmesine karar verilen 40 bin liralık tazminatın çok olduğunu belirterek mahalli mahkeme kararını bozdu.

Şiddetli geçimsizlik yaşayan çift, Ankara 4. Aile Mahkemesi’ndeki boşanma davasında hakim karşısına çıktı. Davacı kadın, “Kocam 2010 yılında boşanma davası açtı. Mahkeme, kocamın başka bir kadınla arkadaşlık kurduğu, bu arkadaşlığın normal arkadaşlık sınırlarını aştığı, evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri ihmal ettiği, bu suretle tam kusurlu olduğu gerekçesiyle ret kararı verdi. O davanın üzerinden yıllar geçti ancak biz bir daha bir araya gelmedik. Artık evlilik birliğinin sürmeyeceğine kanaat getirdim. Boşanma kararı verilmesini, 75 bin TL maddi tazminata, 75 bin TL de manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava ediyorum” dedi.

“KARIM KÖTÜ NİYETLİ VE ZENGİNLEŞME PEŞİNDE”

Mahkemede savunma yapan davalı koca ise, karısının kötü niyetli ve zenginleşme peşinde olduğunu, evlilikte olduğu gibi dava açıldıktan sonra da sadece kendi konforunu düşündüğünü öne sürdü. Davacının akşamları çok lüks mekanlara giderek vakit geçirdiğini, evliliğin halen devam ettiğini, dolayısıyla davacının da yükümlülüklerinin devam ettiğini kaydeden koca, kendisine atfedilen ve sadakatsizlik olarak ifade edilen olayın iş hayatı gereği çıkmaya mecbur olduğu bir iş yemeği ile sınırlı olduğunu belirterek, boşanma talebinin kabulüne, istenen tazminat taleplerinin haksız ve fahiş olması sebebiyle reddine karar verilmesini istedi.

“KADIN DA KUSURLU”

Mahkeme, erkeğin eşini aldattığı, bu kusurun yargı kararı ile kesinleştiğine, kadının ise şahit beyanlarına göre alkollü olarak eve geç gelmesi ve kocasını küçümsemesi sebebiyle kusurlu olduğuna dikkat çekti. Mahkeme, kusurun ağırlığının davalı erkekte olduğunu belirterek, davacı kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar vererek, davacı kadın yararına 40 bin TL maddi tazminat ile 20 bin TL manevi tazminata hükmetti. Kararı davalı temyiz etti.

“MAHKEMECE DAHA UYGUN BİR TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKİR”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 40 bin liralık maddi tazminatı çok bulup kararı bozdu. Dosyayı ikinci kez değerlendiren Ankara 4. Aile Mahkemesi, bir ilaç firmasında mümessil olarak çalışan davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket etmiş olması sebebiyle ağır kusurlu olduğu, eşlerin sosyal statüsü, evlilikte geçen süre, davalının kusurunun ağırlığı, kadının boşanmakla evlilik birliğinin sağladığı haklardan yoksun kalacak olması ve hakkaniyet ilkeleri göz önüne alındığında takdir edilen 40 TL maddi tazminatın yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verdi. Direnme kararı davalı erkek vekili tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. Kurul, mahkemenin kararını bozdu. Kurul kararında şöyle denildi:

“Davacı kadının 2012 yılı Ekim ayı itibariyle net 5 bin 431 TL maaş aldığı, davalının ise ilaç mümessili olduğu, aylık 3 bin 640 TL brüt maaş aldığı, iş yeri uygulamasına göre çalışanın hedeflerine ulaşması halinde 20 bin TL yıllık brüt prim ödendiği anlaşılmaktadır. Bütün bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dosya kapsamına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre davacı kadın yararına hükmedilen maddi tazminat miktarı çok olup, mahkemece daha uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekir. Açıklanan sebeplerle özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır. Direnme kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

(İHA)

Kaynak: İHA

Çalışanlar Dikkat! Tazminatınızı Kaybedebilirsiniz

İşten atılan veya ayrılmak isteyen işçi, alacaklarına ilişkin işverene ihtarname çekerken hukuki yardım almalı. İhtarnamede belirtilen beyanlar bağlayıcı olduğu için kimi durumlarda işçinin aleyhine sonuç doğurabiliyor. Bunun bedeli de bazen 20 yıllık emeğin karşılığı kıdem tazminatı olabiliyor.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 10 Nisan 2018 tarihinde verdiği 2015/24623 Esas ve 2018/8335 sayılı kararı, bu konuda tüm çalışanlar açısından uyarıcı nitelikte. Karar konusu dava, işveren tarafından iş akdi feshedilen işçi tarafından açıldı.

YEREL MAHKEME 129 BİN LİRA ÖDENMESİNİ KARARLAŞTIRDI

1993-2013 yılları arasında 20 yıl çalıştığı iş yerinden atılan işçi, alacaklarının ödenmesi için noterden ihtarname çekti. İhtarnamenin “Talep konusu” kısmında “Kullandırılmayan son 5 yıllık izin ücretlerimin ödenmesi talepli ihtarımdır” diyen işçi, ihtarnamenin içeriğinde ise 20 yıllık çalışmasının karşılığını oluşturan kıdem tazminatının ödenmediğini belirtti ancak talepleri arasında saymadı. İşçi, 2010 yılından beri ödenmeyen 40 bin lira primi bulunduğunu belirterek, bunu da talep etti.

Yerel mahkeme, kıdem tazminatı talebini kabul ederken, kullanılmadığı belirtilen izin süresini takdiren yarıya indirdi. Ödenmeyen prim alacaklarına karşılık da 129 bin lira ödenmesini kararlaştırdı.

BEYANLAR BAĞLAYICI

Yargıtay kararında, davacı işçinin, iş akdinin feshinin ardından işverene gönderdiği ihtarnamenin “Talep konusu” kısmında “Kullandırılmayan son 5 yıllık izin ücretlerimin ödenmesi talepli ihtarımdır” şeklinde açıklama yaptığı belirtildi. İhtarnamenin içeriğinde ise “… 20 yıllık çalışmamın karşılığını oluşturan kıdem tazminatı ve son 5 yıllık izin ücretim tarafıma ödenmemiştir… Beş yıllık ücretli izin alacağımın tarafıma ödenmesi…” denildiği kaydedildi. Yargıtay kararında, davacının açık ve kesin bu beyanlarının kendisini bağladığı, bu durumda yerel mahkemenin sadece kullanılmayan izin parası talebini dikkate alması gerektiği belirtildi.

Habertürk’ün haberine göre; Yargıtay, davacı işçi ihtarnamede 2010 yılından beri ödenmeyen 40 bin lira primi bulunduğunu ifade etmesine karşın, yerel mahkemenin 129 bin lira prime hükmetmesini de hukuka aykırı buldu. Yargıtay, davacının bakiye prim alacağının 40 bin lira olduğuna ilişkin beyanının kendisini bağladığını, yerel mahkemenin daha yüksek miktarda prim ödenmesi kararının hatalı olduğunu vurguladı.

Yargıtay ayrıca, yıllık ücretli izin alacağının takdiri indirime tabi bir alacak kalemi olmadığını, bu alacağa indirim uygulanmasının hatalı olduğunu belirtti, ancak davacı bu noktada temyizde bulunmadığı için bu hususu bozma sebebi yapmadı.

KIDEM YAZISI İSTİFADAN ÖNCE İŞVERENE SUNULMALI

Yargıtay kararına konu bir başka davada ise işçi işverene ihtar çekerek, “şahsi nedenlerle” bir aylık ihbar süresinin bitiminde işten ayrılacağını bildirdi. İşçi, istifa dilekçesini verdikten bir hafta sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) yaş dışındaki emeklilik koşullarını yerine getirdiği için kıdem tazminatı alabileceğine dair yazı alarak işverene sundu. İşveren kıdem tazminatını ödemezken, yerel mahkeme bu yazıya dayanarak kıdem tazminatı ödenmesine hükmetti. Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçinin ilk fesih dilekçesinde şahsi nedenleri gerekçe gösterdiğini, “fesih sebebi ile bağlılık ilkesi” gereği fesih sebebini daha sonra değiştirmesinin mümkün olmadığını kararlaştırdı. Yargıtay, bu gerekçeyle yerel mahkeme kararını bozdu.

Daha önce verilen çeşitli Yargıtay kararlarında da kıdem tazminatı yazısının iş akdi feshedilmeden işverene sunulması gerektiği vurgulandı.

Kocasına, “Sen Erkek misin, Salak” Diyen Kadın Nafakadan Oldu

16Bursa’daki bir boşanma davasında son noktayı koyan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kadının eşine sarf ettiği, “Sen erkek misin, salak?” sözünü boşanma sebebi saydı. Kadını ağır kusurlu bulan Yargıtay, Aile Mahkemesi’nin kadın yararına hükmettiği yoksulluk nafakasını da kanuna aykırı buldu.

“SEN DELİSİN AKIL HASTANESİNE YATMAN LAZIM”

Bir süredir geçimsizlik yaşayan çift, karşılıklı olarak Bursa 3. Aile Mahkemesi’ne boşanma davası açtı. Tarafları eşit kusurlu bulan mahkeme, hem kadının hem de kocanın boşanma davasını kabul edip çifti boşadı. Kadına da yoksulluk nafakası ödenmesine hükmetti. Kararı davacı-davalı erkek İ.D.’nin temyiz etmesi üzerine devreye giren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, emsal bir karara imza attı. İ.D.’nin eşine, “Sen delisin, akıl hastasısın, hastaneye yatman lazım” dediğine dikkat çeken Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, buna karşılık eşinin de İ.D.’ye hakaret ve küfür ederek, “Sen erkek misin, salak” dediğini vurguladı.

“KADIN AĞIR KUSURLUDUR”

Eşe hitaben kullanılan bu sözü boşanma sebebi sayan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, kararında şu ifadelere yer verdi:

“Tarafların gerçekleşen bu kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden tarafların eşit kusurlu kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir. Boşanmaya sebebiyet veren vak’alarda davalı-davacı kadın ağır kusurludur. Ağır kusurlu eş yararına yoksulluk nafakası hükmedilemez. O halde kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken Bursa 3. Aile Mahkemesi’nin nafakaya hükmetmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir. Mahkeme kararının bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir.”

“APTAL, SALAK” DEMEK BOŞANMA SEBEBİ SAYILDI

Öte yandan Çorlu’daki bir boşanma davasında son noktayı koyan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşine, ‘Aptal, salak, sen erkek misin?’ diyen kadını ağır kusurlu buldu. Kadının boşanma davasını kabul eden mahalli mahkeme kararını bozan daire, erkek Ü.T.’nin de boşanma davasının kabul edilmesi gerektiğine hükmetti. – BURSA

Kaynak: İHA